ULUSAL

Boşanma Sürecinde Bilinmesi Gereken Her Şey

Evliliğin sona ermesi, hem duygusal hem de hukuki açıdan karmaşık ve zorlayıcı bir süreç olabilir. Bu süreçte atılacak her adımın doğru ve bilinçli olması, hem kişisel haklarınızı korumak hem de süreci en az yıpranmayla tamamlamak için büyük önem taşır.

Evliliğin sona ermesi, hem duygusal hem de hukuki açıdan karmaşık ve zorlayıcı bir süreç olabilir. Bu süreçte atılacak her adımın doğru ve bilinçli olması, hem kişisel haklarınızı korumak hem de süreci en az yıpranmayla tamamlamak için büyük önem taşır. boşanma süreci, eşler arasındaki mal paylaşımından velayete, nafaka yükümlülüklerinden tazminat taleplerine kadar birçok hukuki konuyu içerir. bu karmaşık yapısı nedeniyle, bireylerin hukuki bilgiye doğru ve eksiksiz bir şekilde erişmesi hayati önem taşımaktadır. Özellikle büyük şehirlerde, bu konuda uzman bir İstanbul avukat alınacak profesyonel destek, sürecin yasal çerçevede sorunsuz ilerlemesini sağlar. bu yazımızda, boşanma sürecinde akıllara takılan tüm sorulara açıklık getirerek, bu zorlu dönemi yönetmek için bilmeniz gereken en temel bilgileri ele alıyoruz.

Boşanma davası açmaya karar veren bir kişi ilk olarak ne yapmalı? Anlaşmalı ve çekişmeli boşanma arasındaki temel farklar nelerdir?

Boşanma kararı, bir bireyin hayatındaki en zorlu dönemeçlerden biridir ve bu kararın ardından atılacak ilk adımlar, tüm sürecin seyrini belirleyebilir. Bu nedenle, kararın hukuki sürece evrilmesi aşamasında profesyonel bir yol haritası çizmek kritik önem taşır. Öncelikle, kişi bu kararı verdikten sonra panikle hareket etmemeli, delil toplama, mali durumunu gözden geçirme ve en önemlisi haklarını öğrenme konusunda bilinçli olmalıdır. Bu noktada deneyimli bir istanbul boşanma avukatı ile ilk danışmanlığı gerçekleştirmek, kişinin haklarını ve sürecin potansiyel sonuçlarını anlamasını sağlar. Avukat, müvekkilinin durumunu analiz ederek hangi tür davanın daha uygun olacağını, hangi delillerin kullanılabileceğini ve sürecin ne kadar sürebileceğine dair öngörülerini paylaşır. Bu ilk adım, sürecin geri kalanının daha sağlıklı ve kontrollü ilerlemesi için sağlam bir temel oluşturur. Kişinin, duygusal davranarak eşiyle gereksiz tartışmalara girmesi veya hukuki geçerliliği olmayan vaatlerde bulunması, ileride aleyhine kullanılabilecek durumlara yol açabilir. Bu yüzden sürecin en başında bir hukuk profesyonelinden destek almak, sadece bir tavsiye değil, bir gerekliliktir.

Boşanma davaları temelde iki ana kategoriye ayrılır: anlaşmalı ve çekişmeli boşanma. Bu iki dava türü arasındaki farkları anlamak, çiftlerin nasıl bir yola gireceklerini bilmeleri açısından hayati öneme sahiptir. Anlaşmalı boşanma, en az bir yıl sürmüş evliliklerde, eşlerin boşanmanın tüm sonuçları (nafaka, tazminat, velayet, mal paylaşımı vb.) üzerinde tam bir mutabakata vararak mahkemeye ortak bir protokolle başvurmaları durumunda gerçekleşir. Bu yöntem, genellikle daha hızlı, daha az maliyetli ve psikolojik olarak daha az yıpratıcıdır. Çekişmeli boşanma ise, tarafların boşanma veya boşanmanın sonuçları üzerinde anlaşamadığı durumlarda söz konusu olur. Bu tür bir boşanma davası, tarafların birbirlerinin kusurlarını ispatlamaya çalıştığı, tanıkların dinlendiği, bilirkişi raporlarının alındığı ve çok daha uzun süren karmaşık bir yargılama sürecini içerir. Özellikle mal paylaşımı veya velayet gibi konularda anlaşmazlık varsa, süreç yıllarca sürebilir ve taraflar için ciddi bir maddi ve manevi yük oluşturabilir.

Boşanma davalarında en sık karşılaşılan boşanma sebepleri nelerdir ve bu sebepler nasıl ispatlanır?

Türk Medeni Kanunu'nda boşanma sebepleri genel ve özel sebepler olarak ikiye ayrılmıştır. Uygulamada en sık karşılaştığımız genel boşanma sebebi, "evlilik birliğinin temelinden sarsılması"dır. Bu durum, halk arasında "şiddetli geçimsizlik" olarak da bilinir. Bu sebep, evliliğin devamının eşlerden en az biri için çekilmez hale geldiği her türlü durumu kapsayan geniş bir kavramdır. Örneğin; sürekli tartışma, hakaret, ilgisizlik, ekonomik şiddet, güven sarsıcı davranışlar gibi sayısız olay bu kapsama girebilir. İspatı ise oldukça geniştir. Tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına ilişkin belgeler, tanık beyanları, mesajlaşma kayıtları, sosyal medya paylaşımları, banka dökümleri, otel kayıtları ve hatta mahkeme tarafından istenebilecek uzman raporları delil olarak kullanılabilir. Bu süreçte, hangi olayın hukuken bir delil niteliği taşıdığını ve nasıl sunulması gerektiğini belirlemek, davanın kaderini doğrudan etkiler. Bu nedenle, bir İstanbul avukat ile çalışmak, doğru delillerin hukuka uygun bir şekilde toplanması ve mahkemeye etkili bir biçimde sunulması açısından büyük önem arz eder.

Özel boşanma sebepleri ise kanunda açıkça sayılmıştır ve ispatlandığı takdirde mahkeme için boşanma kararı verme zorunluluğu doğurur. Bu sebepler; zina (aldatma), hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, terk ve akıl hastalığıdır. Örneğin, zina sebebine dayalı bir boşanma davası açılacaksa, aldatma eyleminin somut delillerle ispatlanması gerekir. Bu deliller otel kayıtları, tanık beyanları, fotoğraflar veya video kayıtları olabilir. Ancak delillerin hukuka aykırı yollarla elde edilmemiş olması esastır. Aksi takdirde mahkeme bu delilleri dikkate almayacaktır. Benzer şekilde, "terk" sebebine dayanmak için eşlerden birinin, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek amacıyla ortak konutu terk etmesi ve bu durumun en az altı ay sürmesi, ayrıca diğer eşin ihtarının sonuçsuz kalması gibi kanuni şartların bir arada gerçekleşmesi gerekir. Her bir özel boşanma sebebinin kendine özgü ispat kuralları ve süreleri bulunmaktadır.

Bu sebeplerin ispatı, davanın en teknik ve en önemli kısmını oluşturur. Tanık beyanları, çekişmeli boşanma davalarının bel kemiğidir. Ancak tanıkların görgüye dayalı bilgiler aktarması, duyuma dayalı ifadelerden kaçınması gerekir. Mahkeme, tanıkların beyanlarındaki tutarlılığı ve inandırıcılığı değerlendirir. Mesajlaşma içerikleri, e-postalar veya sosyal medya yazışmaları da güçlü delillerdir; fakat bu kayıtların nasıl elde edildiği ve sunulduğu hukuki açıdan kritiktir. Örneğin, kişinin kendi telefonundan veya bilgisayarından aldığı ekran görüntüleri delil olarak kabul edilirken, başkasının özel hayatına müdahale ederek elde edilen deliller hem hukuka aykırı sayılabilir hem de suç teşkil edebilir. Bu hassas dengeyi kurmak ve davayı sağlam temellere oturtmak, süreci yöneten istanbul boşanma avukatı profesyonelliğini gerektirir. Delillerin doğru bir stratejiyle sunulması, davanın lehe sonuçlanmasındaki en önemli faktördür.

Boşanma sürecinde mal paylaşımı nasıl yapılır? Eşlerin evlilik öncesi malları bu paylaşıma dahil midir?

Türkiye'de, 2002 yılından sonra evlenen çiftler için yasal mal rejimi "edinilmiş mallara katılma rejimi"dir. Taraflar evlilik sözleşmesi ile başka bir mal rejimini seçmemişlerse, boşanma durumunda bu rejim kuralları uygulanır. Bu rejimin temel mantığı oldukça basittir: Evlilik birliği içerisinde, eşlerden birinin emeği karşılığında elde ettiği tüm mal varlığı değerleri (maaş, prim, tazminat, kendi işinden elde ettiği gelirler ve bu gelirlerle alınan ev, araba, arsa gibi mallar) "edinilmiş mal" sayılır ve boşanma durumunda diğer eşin bu malların yarısı üzerinde hak sahibi olması esastır. Örneğin, evlilik sırasında eşlerden biri kendi maaşıyla bir araba almışsa, bu araba edinilmiş maldır ve boşanma sırasında değeri diğer eşle yarı yarıya paylaşılır. Bu paylaşım, malın kimin üzerine kayıtlı olduğundan tamamen bağımsızdır. Yani, araba sadece kocanın üzerine kayıtlı olsa bile, kadın bu arabanın değerinin yarısını talep etme hakkına sahiptir. Bu, evlilik birliğine yapılan katkının sadece maddi değil, aynı zamanda manevi (evi çekip çevirme, çocuklara bakma vb.) olduğu prensibine dayanır.

Bununla birlikte, her mal paylaşım konusu değildir. Kanun, eşlerin "kişisel mallarını" bu paylaşımın dışında tutmuştur. Kişisel mallar, temel olarak dört ana kategoride toplanır: Evlilik öncesinde eşlerden birine ait olan mallar, evlilik sırasında bir eşe miras yoluyla veya karşılıksız kazandırma (bağış, hediye vb.) ile geçen mallar, manevi tazminat alacakları ve kişisel kullanıma özgü eşyalar (takılar, elbiseler, mesleki aletler vb.). Örneğin, evlenmeden önce sahip olduğunuz bir ev veya evlilik sırasında size ailenizden miras kalan bir tarla, kişisel malınızdır ve boşanma sırasında paylaşıma dahil edilmez. Ancak burada çok önemli bir detay vardır: Eğer bu kişisel malın bir geliri olmuşsa (örneğin miras kalan tarladan elde edilen kira geliri), bu gelir edinilmiş mal sayılır ve paylaşıma tabi tutulur. Yine, kişisel malların satışından elde edilen para ile yeni bir mal alınmışsa, bu durumda "değer artış payı" gibi daha teknik hukuki kavramlar gündeme gelebilir ki bu noktada bir İstanbul avukat desteği almak hak kaybını önleyecektir.

Çocukların velayeti konusunda mahkeme neye göre karar verir? Ortak velayet Türkiye'de mümkün müdür?

Velayet, boşanma davalarının şüphesiz en hassas ve en önemli konusudur. Türk hukuk sisteminde ve tüm modern hukuk sistemlerinde, velayetle ilgili verilecek kararlarda mahkemenin gözettiği tek ve mutlak bir ilke vardır: çocuğun üstün yararı. Bu ilke, velayet kararının merkezinde yer alır ve diğer tüm faktörler bu ilkenin etrafında şekillenir. Mahkeme, "Anne mi daha iyi bakar, baba mı?" sorusundan ziyade, "Çocuk hangi ebeveynin yanında fiziksel, zihinsel, ahlaki ve sosyal olarak daha iyi gelişir?" sorusuna cevap arar. Bu değerlendirmeyi yaparken de somut bir dizi kritere bakar. Çocuğun yaşı, cinsiyeti, kardeşleriyle olan ilişkisi, alıştığı sosyal çevre (okulu, arkadaşları), anne ve babanın yaşam tarzları, sağlık durumları, çocuğa ayırabilecekleri zaman ve sunabilecekleri maddi imkanlar gibi birçok faktör bir bütün olarak değerlendirilir. Örneğin, çok küçük yaştaki bir çocuğun anne bakım ve şefkatine daha fazla muhtaç olduğu kabul edilse de bu mutlak bir kural değildir. Eğer annenin durumu çocuğun gelişimine uygun değilse, velayet babaya da verilebilir.

Mahkeme, kararını verirken sadece tarafların iddialarıyla yetinmez, kapsamlı bir araştırma yapar. Bu araştırmanın en önemli araçlarından biri, mahkeme tarafından atanan pedagog, psikolog veya sosyal hizmet uzmanlarından oluşan bir heyetin hazırlayacağı sosyal inceleme raporudur. Uzmanlar, hem anne ve baba ile hem de idrak çağında ise çocukla görüşmeler yaparlar. Ebeveynlerin yaşadıkları evleri ziyaret ederek çocuğun yaşayacağı ortamı yerinde incelerler. Bu görüşmeler ve incelemeler sonucunda, çocuğun velayetinin kime verilmesinin onun menfaatine daha uygun olacağına dair kanaatlerini içeren detaylı bir rapor hazırlayarak mahkemeye sunarlar. Bu rapor, hakim için bağlayıcı olmasa da kararı etkileyen en önemli delillerden biridir. Ayrıca, belirli bir yaşa ve olgunluğa erişmiş (genellikle 8 yaş ve üzeri kabul edilir) çocuğun da görüşü alınır. Çocuğun kiminle kalmak istediği, mahkeme tarafından doğrudan kendisine sorularak öğrenilir ve bu beyan, kararda önemli bir etken olarak dikkate alınır.

Evet, ortak velayet Türkiye'de hem yasal olarak mümkündür hem de son yıllarda mahkemeler tarafından giderek daha sık uygulanmaktadır. Anlaşmalı boşanma davalarında taraflar, hazırladıkları protokolde ortak velayet konusunda anlaştıklarını belirtirlerse, mahkeme bu durumu onaylayabilir. Çekişmeli davalarda ise durum biraz daha farklıdır. Mahkemenin re'sen (kendiliğinden) ortak velayete karar vermesi nadirdir; ancak taraflardan birinin talebi ve diğerinin de kabulü veya mahkemenin yaptığı değerlendirme sonucunda bunun çocuğun üstün yararına olacağına kanaat getirmesi halinde ortak velayet kararı verilebilir. Ortak velayetin işleyebilmesi için ebeveynler arasında minimum düzeyde bir iletişim ve iş birliği kabiliyetinin olması, çocuğa dair önemli kararları (eğitim, sağlık vb.) birlikte alabilecek olgunluğu göstermeleri beklenir. Bir istanbul boşanma avukatı olarak, ortak velayetin modern aile yapısına daha uygun olduğunu ve çocuğun her iki ebeveyniyle de bağını güçlü tutmasına yardımcı olduğunu gözlemlemekteyiz, ancak bu kararın her aile için uygun olmadığını da belirtmek gerekir.

Nafaka türleri nelerdir ve nafaka miktarı neye göre belirlenir?

Boşanma davalarında dört temel nafaka türü bulunmaktadır ve her birinin amacı ve koşulları farklıdır. İlk olarak, dava süresince geçerli olan tedbir nafakası vardır. Bu nafaka, boşanma davası açıldığında, maddi durumu daha zayıf olan eşin veya çocukların dava süresince mağdur olmaması için hakim tarafından hükmedilen geçici bir ödemedir. Henüz kimin kusurlu olduğu ispatlanmamışken bile bağlanabilir. İkinci olarak, boşanma kararı kesinleştikten sonra yoksulluğa düşecek olan ve boşanmada daha az kusurlu olan eş lehine hükmedilen yoksulluk nafakası gelir. Bu nafakanın amacı, boşanma yüzünden yaşam standardı düşecek olan eşi bir süreliğine veya süresiz olarak desteklemektir. Üçüncüsü ve en önemlisi, velayeti kendisine verilmeyen eşin, çocuğun bakım, eğitim ve sağlık gibi giderlerine katılması amacıyla ödediği iştirak nafakasıdır. Bu nafaka, çocuğun ergin olmasına (18 yaşını doldurmasına) kadar devam eder, eğer çocuk eğitim hayatına devam ediyorsa eğitim süresince de sürebilir. Son olarak, nadiren de olsa, boşanma sonrası maddi sıkıntıya düşen eski eşin anne-babası veya kardeşleri gibi altsoy-üstsoy için bağlanan yardım nafakası bulunur.

Nafaka miktarının belirlenmesinde hakimin geniş bir takdir yetkisi vardır, ancak bu yetkiyi kullanırken dikkate aldığı temel kriterler bulunur. En temel ilke, tarafların "ekonomik ve sosyal durumları" ile "hakkaniyet" ilkesidir. Hakim, nafaka ödeyecek olan tarafın gelir durumunu (maaşı, kira geliri, ek gelirleri vb.) ve giderlerini detaylı bir şekilde araştırır. Aynı şekilde, nafaka alacak olan tarafın gelir durumunu, yaşam standartlarını ve ihtiyaçlarını da göz önünde bulundurur. Özellikle iştirak nafakası söz konusu olduğunda, çocuğun yaşı, eğitim durumu (özel okul, kurslar vb.), sağlık giderleri ve sosyal ihtiyaçları nafaka miktarının belirlenmesinde en önemli etkenlerdir. Hakim, tarafların sunduğu belgeler (maaş bordroları, kira kontratları, banka kayıtları) ve tanık beyanları doğrultusunda, ödeyecek tarafı mali olarak zor durumda bırakmayacak ancak alacak tarafın ve çocuğun temel ihtiyaçlarını karşılayacak makul bir denge kurmaya çalışır. Bu süreçte, gelir ve giderlerin doğru ve eksiksiz bir şekilde mahkemeye sunulması, hakkaniyete uygun bir nafaka miktarının belirlenmesi için hayati önem taşır. Deneyimli bir İstanbul avukat, bu mali durum araştırmasının titizlikle yapılmasını sağlayarak müvekkilinin haklarını korur.

Bir boşanma davası ortalama ne kadar sürer ve bu süreyi etkileyen faktörler nelerdir?

"Boşanma davası ne kadar sürer?" sorusu, müvekkillerimizin bize en sık yönelttiği sorulardan biridir ve cevabı, davanın türüne göre dramatik bir şekilde değişir. Eğer taraflar, boşanma ve fer'ileri (nafaka, tazminat, velayet vb.) konusunda tamamen anlaşmışlarsa ve bir "anlaşmalı boşanma protokolü" hazırlamışlarsa, süreç oldukça hızlı işler. Bu durumda, davanın açılmasından sonra mahkemenin yoğunluğuna bağlı olarak genellikle 1 ila 3 ay içerisinde tek celsede boşanma kararı verilebilir. Bu, en ideal, en hızlı ve en az maliyetli senaryodur. Ancak bu yolun seçilebilmesi için evliliğin en az bir yıl sürmüş olması ve tarafların duruşmada bizzat hazır bulunarak protokoldeki iradelerini hakime teyit etmeleri yasal bir zorunluluktur. Bu süreçte bir avukatla çalışmak, protokolün hukuki olarak eksiksiz ve ileride sorun yaratmayacak şekilde hazırlanmasını garanti altına alarak süreci daha da pürüzsüz hale getirir.

Ancak taraflar arasında en ufak bir anlaşmazlık varsa, dava "çekişmeli boşanma davası" olarak görülür ve bu durumda süreç ciddi anlamda uzar. Çekişmeli bir boşanma davası, ortalama olarak 1.5 ila 3 yıl arasında sürebilir. Bu sürenin daha da uzaması, hatta istinaf ve Yargıtay süreçleriyle birlikte 4-5 yılı bulması nadir değildir. Bu süreyi etkileyen çok sayıda faktör bulunmaktadır. Bunların başında mahkemenin iş yükü gelir. Özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerde adliyelerdeki dosya sayısı çok fazla olduğu için duruşma aralıkları 4-5 ayı bulabilmektedir. Bunun yanı sıra, davanın karmaşıklığı da süreyi doğrudan etkiler. Örneğin, mal paylaşımı talebi varsa, malların tespiti için bankalara, tapu müdürlüklerine yazılar yazılması ve bilirkişi incelemesi yapılması süreci uzatır. Benzer şekilde, velayetle ilgili bir uyuşmazlık varsa, sosyal inceleme raporunun hazırlanması da zaman alacaktır.

Süreyi etkileyen diğer önemli faktörler arasında tarafların tutumları ve delillerin toplanma süreci yer alır. Taraflardan birinin süreci kasten yavaşlatmaya yönelik adımlar atması (duruşmalara mazeretsiz katılmama, delilleri geç sunma vb.) davayı uzatabilir. Yurt dışında yapılması gereken tebligatlar veya dinlenmesi gereken tanıkların bulunamaması gibi usuli işlemler de süreyi olumsuz etkileyen faktörlerdendir. Bir istanbul boşanma avukatı olarak görevimiz, bu tür gecikmelere yol açabilecek durumları öngörerek gerekli hukuki hamleleri zamanında yapmak ve usuli işlemleri eksiksiz takip ederek davanın mümkün olan en makul sürede sonuçlanmasını sağlamaktır. Özetle, davanın süresi; davanın türüne, mahkemenin yoğunluğuna, delillerin niteliğine ve tarafların tutumuna bağlı olarak büyük farklılıklar gösterebilir.

"Adaletin gecikmesi, adaletsizliktir. Boşanma gibi hassas bir süreçte, tarafların hayatlarına bir an önce devam edebilmeleri için yargılamanın makul sürede tamamlanması esastır."

Boşanma sürecinde olan kişilerin yapmaması gereken en yaygın hatalar nelerdir?

Boşanma süreci, insanların yoğun stres ve duygusallık altında olduğu, mantıklı düşünmenin zorlaştığı bir dönemdir. Bu dönemde yapılan bazı hatalar, davanın seyrini olumsuz etkileyebilir ve geri dönülmez hak kayıplarına yol açabilir. Bir İstanbul avukat olarak yıllardır gözlemlediğim en yaygın ve en kritik hatalardan biri, süreci profesyonel bir destek almadan, tek başına veya eş-dost tavsiyesiyle yürütmeye çalışmaktır. Boşanma hukuku, oldukça teknik detaylar, süreler ve usul kuralları içeren bir alandır. Hukuki bilgi olmadan atılacak yanlış bir adım, örneğin süresi içinde cevap dilekçesi vermemek veya bir delili hukuka aykırı yolla elde etmek, davanın en başında kaybedilmesine neden olabilir. Her boşanma davası parmak izi gibi kendine özgüdür ve bir başkasının davasında işe yarayan bir yöntem, sizinkinde tam tersi sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle, ilk andan itibaren bir avukattan hukuki destek almak, yapılabilecek en doğru yatırımdır.

Diğer bir yaygın hata ise, sosyal medyayı bir savaş alanına çevirmektir. Öfke veya üzüntüyle yapılan imalı paylaşımlar, karşı tarafı küçük düşürücü yorumlar veya birlikte geçirilen mutlu günlere ait fotoğrafların altına yazılan sitemkar yazılar, dava dosyasında aleyhinize delil olarak kullanılabilir. Mahkeme, bu tür paylaşımları evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan kusurlu bir davranış olarak değerlendirebilir. Benzer şekilde, ortak çocukları kullanarak karşı tarafa baskı yapmaya çalışmak veya çocuğu diğer ebeveyne karşı dolduruşa getirmek, velayet kararında aleyhinize sonuçlanacak en büyük hatalardan biridir. Mahkeme, çocuğu bir koz olarak kullanan ebeveynin velayet görevini hakkıyla yerine getiremeyeceğine kanaat getirebilir. Unutulmamalıdır ki, dava dosyasına giren her türlü yazılı ve görsel materyal, hakimin kararını etkileme potansiyeline sahiptir. Bu süreçte sakin kalmak ve özel hayatı, özellikle de sosyal medyada, gizli tutmak son derece önemlidir.

İşte kaçınılması gereken bazı temel hataların bir listesi:

· Duygusal Kararlar Almak: Öfkeyle evi terk etmek, ortak banka hesabını boşaltmak veya karşı tarafa tehdit ve hakaret içeren mesajlar göndermek.

· Hukuka Aykırı Delil Toplamak: Eşin telefonuna gizlice program yüklemek, özel eşyalarını karıştırmak veya gizlice ses kaydı almak. Bu deliller geçersiz sayılabileceği gibi, aynı zamanda bir suç teşkil edebilir.

· Çocukları Sürece Dahil Etmek: Çocuğu diğer ebeveyn hakkında kötülemek, "tarafını seç" baskısı yapmak veya çocuğu bir haberci gibi kullanmak.

· Mal Kaçırmaya Yönelik İşlemler Yapmak: Dava açılmadan hemen önce üzerindeki evi, arabayı veya diğer malları düşük bedellerle bir akrabasına veya arkadaşına devretmek. Bu tür işlemlerin iptali için dava açılabilir.

· Sözlü Anlaşmalara Güvenmek: "Dava açmayalım, aramızda hallederiz" gibi sözlere güvenerek resmi bir protokole bağlamadan anlaşmaya çalışmak. Hukuki olarak bağlayıcılığı olmayan bu tür anlaşmalar, ileride büyük mağduriyetlere yol açabilir.

Aldatılan eşin hakları nelerdir? Zina (aldatma) durumunda tazminat ve mal paylaşımı nasıl etkilenir?

Aldatma, yani hukuki terimiyle zina, evlilik birliği içerisindeki en ağır sadakat yükümlülüğü ihlalidir ve kanunumuzda "mutlak boşanma sebebi" olarak düzenlenmiştir. Bu, aldatma eyleminin varlığı mahkeme tarafından ispatlandığı takdirde, diğer eşin kusuruna bakılmaksızın hakimin boşanma kararı vermek zorunda olduğu anlamına gelir. Aldatılan eşin bu durumda bir dizi önemli hakkı doğar. Öncelikle, aldatma (zina) sebebine dayanarak bir boşanma davası açma hakkına sahiptir. Bu dava ile birlikte, evlilik birliğinin aldatma nedeniyle sona ermesinden duyduğu elem, keder ve onur kırıklığı nedeniyle manevi tazminat talep edebilir. Manevi tazminatın miktarı, olayın özelliklerine, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına ve aldatma eyleminin aldatılan eş üzerindeki psikolojik etkisine göre hakim tarafından belirlenir. Yargıtay kararlarına bakıldığında, aldatma fiilinin ispatlandığı durumlarda oldukça yüksek miktarlarda manevi tazminata hükmedildiği görülmektedir.

Aldatılan eşin bir diğer önemli hakkı ise, eğer boşanma nedeniyle maddi bir zarara uğrayacaksa maddi tazminat talep edebilmesidir. Örneğin, aldatılan eş, evlilik nedeniyle işini bırakmışsa veya evliliğe maddi bir yatırım yapmışsa, bu kayıplarını talep edebilir. En kritik konulardan biri ise mal paylaşımıdır. Normal şartlarda, edinilmiş mallar eşler arasında yarı yarıya paylaşılır. Ancak, Medeni Kanunumuz, hakime bu kuraldan sapma yetkisi veren önemli bir istisna tanımıştır. Buna göre, "zina" veya "hayata kast" sebebiyle boşanmaya karar verilmesi halinde hakim, kusurlu eşin artık değerdeki pay oranının (yani mal paylaşımından alacağı payın) hakkaniyete uygun olarak azaltılmasına veya tamamen kaldırılmasına karar verebilir. Bu, aldatan eşin, evlilik birliği içinde birlikte biriktirdikleri mallardan hiçbir pay alamaması veya çok daha az bir pay alması anlamına gelebilir. Bu, aldatma eylemine karşı getirilmiş en ciddi mali yaptırımlardan biridir ve aldatılan eş için çok önemli bir haktır.

Bu hakların kullanılabilmesi için aldatma eyleminin hukuka uygun delillerle net bir şekilde ispatlanması şarttır. Otel kayıtları, uçak biletleri, tanık beyanları (örneğin aldatma eylemini bizzat gören bir arkadaş veya komşu), fotoğraflar, sosyal medya yazışmaları ve banka kayıtları (örneğin, üçüncü bir kişiye sürekli para gönderilmesi veya onun için yapılan harcamalar) ispat araçları olarak kullanılabilir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus, delillerin elde ediliş biçimidir. Özel hayatın gizliliğini ihlal ederek veya suç işleyerek elde edilen deliller (örneğin, gizli kamera kaydı) mahkeme tarafından kabul edilmeyebilir. Bu nedenle, delil toplama aşamasında bir istanbul boşanma avukatı ile hareket etmek, hem davanın ispatı hem de hukuki sorumluluk doğmaması açısından kritik öneme sahiptir. Avukat, hangi delilin nasıl kullanılacağını ve hukuka uygunluğunu değerlendirerek doğru bir strateji izlenmesini sağlar.