Türkiye’nin ilk F4 Phantom Silah Sistem Subayı Hatice Yağdı, gökyüzünde yaşamın limitlerini zorluyor. Torbalılı Hatice Yağdı, savaş uçağıyla gökyüzünde adeta gösteri yapıyor. 1997 yılında Hava Harp Okulundan mezun olduğunu, 2 yıl Çiğli 2. Ana Jet Üssünde uçuş eğitimi ve ardından bir yıl süre ile Konya 3. Ana Jet Üssünde Harbe Hazırlık ve Silah Sistem Subaylığı eğitimi aldığını daha önce gazetec,lere anlatan Yağdı, 2000 yılında 1. Ana Jet Üssü 113. Filo’ya atandığını ifade etti. Altı yıl Eskişehir’de RF-4E uçağında silah sistem subayı olarak görev yaptığını söyleyen Yağdı, ilk ve ortaokulu da Torbalı'da okuduğunu havacılık aşkının da buradan başladığını söyledi. İşte Hatice Yağdı'nın röportajından pasajlar
1976 yılının Mayıs ayında İzmir’in Torbalı ilçesinde beş kız çocuklu bir ailenin dördüncü kızı olarak dünyaya geldim. İlk ve orta okulu Torbalı’da liseyi İzmir Konak da “İzmir Kız Lisesi”nde okudum. Okulun ismini vurguladım çünkü kız lisesinden Hava Harp Okulu gibi erkek yoğun bir okula gitmek biraz ironik oldu gerçekten. Ama bu aslında bana yardımcı oldu. Askeri liseler gibi tek cinsiyetli bir okuldan geldiğim için askeri liseden gelen devre arkadaşlarımı anlamam ve anlaşmamız daha kolay oldu sanırım. Çocukken havacılık aşkı ile dolup taşıyor ve Cumaovası’ndan kalkıp nadiren de olsa evimizin üzerinden geçen askeri uçaklara bakarak “…bir gün bunların içinde ben de uçacağım!” diye hayaller kuruyordum dersem gerçekten kocaman bir yalan söylemiş olurum... O dönemler uçaklar benim için çoğu zaman uzakta olan babama selam götüren araçlardı. Maalesef ailemde ve çevremde de asker veya pilot hiç kimse yoktu; ancak, daha önemlisi ülkemizde bu hayali beynime çakacak bir kadın asker veya pilot hiç görmemiş ve duymamıştım.
Lise yıllarına geldiğimde, bizim dönemlerimizde lise 2’nci sınıfta Milli Güvenlik dersi verilirdi. Öğretmen olarak bu dersimize gelen emekli havacı bir albayımız 1992 yılından itibaren kız çocuklarının da Hava Harp Okulu’na (HHO) alınacağı müjdesini verdi bize; okulu ve mezun olduktan sonra pilot olabileceğimizi anlattı... İşte, o andan itibaren o güzel hayal beynime çakıldı.. Bir mektup yazarak broşür istedim HHO’dan. Babamın karşı çıkmasına rağmen tek hedefim olmuştu. O zamana kadar doktor olma hayali ile yanıp tutuşurken birden hayallerim değişti...
Lise son sınıfta, iki aşamalı yapılan üniversite giriş sınavından birinci aşamasında ilk 1000’lik dilime girerek HHO’na başvuru için gerekli puanı almıştım ve acayip mutlu idim. İkinci basamak sınavı ile tıp fakültesine yerleştirildim; ama umurumda değildi, inanın... “Ya HHO’na gidecek, ya da HHO’na gidecektim!” Seçmeler başladı. Seçmelerde ilk grup yaklaşık 200 kişi idik. Yanlış hatırlamıyorsam bizden sonra 3 grup daha vardı. Biraz umudum kırılmıştı aslında. Elemelerin tam olarak nasıl yapılacağını da pek bilmiyorduk. Sırası ile ön sağlık muayenesi, boy ve kilo ölçümlerinden önemli sayıda aday geri gönderildi. Arkasından psikomotor ve spor testleri yapıldı. Kalan sayı gitgide azalıyordu. Benimse her aşamayı geçtikten sonra umudum artıyordu. Asıl kıyım sağlık muayenelerinde oldu. Birçok arkadaşımız üzülerek ayrıldı. En son sağlık muayenesinden geçenler mülakata alındık. Elemeler tamamlandı. Bizi, yani mülakatı geçenleri ÖSU (öğrenci seçme uçuşu) kampına çağıracaklarını, bunun için bir çağrı göndereceklerini söyleyerek evlerimize gönderdiler.
Merak dolu bir 15 günün ardından ÖSU’ya çağrıldım.
Henüz 16 yaşında henüz araba bile kullanmamış iken uçak kullanabilmek gerçekten tarif edilemez bir duygu idi. ÖSU kampını tamamlayarak eylül ayında HHO intibak eğitimine katıldım ve 4 Ekim 1993 de yemin ederek askerlik hayatıma başlamış oldum.
Ben ve üç arkadaşım eğitimimizi 31 Mayıs 2000 tarihinde tamamladık. Böylelikle “İlk Kadın Silah Sistem Subayı” olarak mezun olmuştum. İlk atamam, Eskişehir’de konuşlu 1’nci Ana Jet Üssü 113’üncü Filo Komutanlığı yapılmasıyla görev hayatım başlamış oldu. F-4E uçakları ağır bombardıman uçağı olarak üretilmiş, çift motorlu ve çift kumandalıdır. Asli görevi bombardıman olduğu için, rahatça mühimmat taşıyabilmesi amacıyla büyük yapıda tasarlanmıştır. Ön kokpitte pilot, arka kokpitte de arka kokpit uçucusu olarak pilot veya silah sistem subayı uçar. Arka kokpit uçucusunun görevi, uçuş esnasında ön kokpite yardımcı olmak, gerekli hesaplamaları yaparak onu yönlendirmek, gerektiğinde kumandaları almak ve uçtuğu filonun görevine göre silah veya kamera sistemlerini kullanmaktır.
Görev yaptığım 113’üncü filo keşif görevinde kullanılan RF-4E uçaklarından oluşuyordu. RF-4E uçakları, F-4E uçakları gibi mühimmat atabilmekte, ancak F-4E uçaklarının burun kısmında bulunan burun topu yerine kamera sistemleri ile donatılarak keşif amaçlı kullanılmakta idi. Keşif filosu diğer bombardıman ve önleme filolarından farklı olarak operasyon zamanı dışında da sürekli görevdedir; çünkü, olası bir operasyonda, muhtemel hedef alınacak yerlere ait verileri güncel ve istihbaratı taze tutmak gerekir.
Operasyon zamanı gelince, bombardıman uçakları önleme uçakları ile kol kola verip hedefe ilerlerler. Bombardıman uçaklarının görevi hedefi imha etmek, önleme uçaklarının görevi ise bombardıman uçaklarını karşı kuvvetin tacizlerinden koruyarak hedefe ulaşmalarını sağlamaktır. Bu süreçte de keşif filosunun görevi devam eder. Hedef bölgesine giderek öngörülen tahribatın gerçekleştirilmesi ve başarı oranına yönelik istihbarat verilerini alır. Yapılan istihbarat değerlendirmesine göre hedef ziyareti tekrarına karar verilir. Yani keşif uçakları operasyonun hem başında hem de sonunda görev başındadırlar. 😊
Hava Kuvvetlerine hizmet ettiğim dönemde, üniformamı 18 yıl boyunca çok büyük bir onur ve gururla taşıdım. İşimi yaparken bir kişiye bile olsa örnek ve ilham olabildi isem ne mutlu bana. Bunu düşünmek bile bana güç veriyor. Asker veya pilot olmayı hedefleyen kızlarımızı cesaretlendirebilmek, örnek olmak, yapabileceklerini onlara göstermek ve onların önünü açmak böyle bir sorumluluğumuz olduğu için de çok mutluyum. Ancak bu büyük bir sorumluluk, başarısız olma durumunuzda sizden sonrakilerin bu işe devam etme ihtimalini düşürmüş olursunuz. Bu gerçekten ağır ama bir o kadar da gurur verici.
Hava Kuvvetlerinden ayrıldığım 22 Mart 2015 tarihinden sonra iki ortağım ve arkadaşlarımız ile beraber ELBA Havacılık Enstitüsü’nde çalışmaktayım. ELBA Havacılık Enstitüsü, havacılık için bilgi üreten ve yayınlayan bir enstitüsel kuruluştur. Özellikle havacılık eğitimi alanında bilimsel çalışmalar yapan, eğitim organizasyonu ve metotlarında gelişim öngören, özgün eğitim yayınları oluşturan, bağımsız bir kuruluştur.
Harp Okulunda hayat çok kolay değildi. İçine girdiğimiz ortamın amaçları, gerekleri, kuralları ve yaptırımları vardı. Bizler, okula bu uygulamanın yapıldığı ikinci yıl giren kız öğrenciler olduğumuz için sadece bizim için değil komutanlarımız için de zordu. Ben asla cinsiyetimle ilgili endişe duymadım, gereken ne ise elimden geldiğince en iyisini yapacaktım. Ancak komutanlarımızın endişeleri vardı. Bize nasıl davranacaklarını tam olarak bilemiyorlardı.
ÖSU uçuş kapındaki uçuş öğretmenim her brifing sırasında bana okuldaki askeri eğitimlerin ne kadar zor olduğunu anlatıyor ve sanırım vazgeçmemin benim için daha hayırlı olacağına inanıyordu. Ben ise “ben elimden geleni yaparım komutanım ölecek değilim ya en fazla bayılırım “ diyordum. O ise yılmadan söylemlerine devam ediyor iken, tıp fakültesini kazanmış diğer bir erkek öğrenci arkadaşım “ben bunlarla uğraşmak istemiyorum!” diyerek uçuşları iyi olmasına rağmen kamptan ayrıldı.
Bu işi yapmak isteyen kızlarımız asla vazgeçmesinler, yılmadan korkmadan yollarına devam etsinler. İlk öncelikli şart kendinize inanmanız ve güvenmenizdir. Bu en büyük güçtür. En başta aileler tam destek olmalı çünkü insanın kendinden sonra ki en büyük gücü ona her anlamda destek olan ailesidir. Yukarıda da hep bahsettiğimiz gibi tüm havacılık otoritelerinin ve örgütlenmelerinin ellerini taşın altına koymaları ve üzerlerine düşen görevleri yapmaları çok önemli. Kadınların her alanda var olması, ülkemizin Atatürk’ün gösterdiği aydınlık yolda hızla ilerlediğinin en önemli göstergesidir bence.